Dolgu ile İlgili Önemli Bilgiler!

Bazı hastalar; “ben filanca doktor ile görüştüm” veya “falan sitede okudum” diye söze başlayıp dolgu ile ilgili olan olumsuz yorumları anlatıyor ve ikilemde kaldıklarını belirtiyorlar. Bakınız, “dolgu” var “dolgu” var… Dolgu dediğiniz zaman, bir genelleme yapıyorsunuz ve tüm ürünler, markaları aynı kefeye koyuyorsunuz. Terim olarak “dolgu” kelimesinin “ekmek” veya “araba” kelimesinden farkı yok. Beyaz ekmek de bir ekmek, esmer ekmek, tam buğday ekmeği de birer ekmek. Yine hangi marka araba olursa olsun, hepsi birer araba. Bunların da iki kapılısı, üstü açık olanları var. Ama hepsinin arasında bir kalite farkı vardır!

Meme büyütmede kullanılmasına müsaade edilmiş yegane dolgu; Los Deline® adlı dolgudur. Bu dolgunun güvenirliği ile ilgili ayrıntılı bilgiye “Dolgulardan hangisine güvenebiliriz?” sayfasından ulaşabilirsiniz. Los Deline® ile Türkiye’de 2012 yılından beri güvenle ve başarıyla meme büyütme işlemleri yapıyoruz. Aslında daha önceleri de ülkemizde kullanılıyordu ancak düzneli bir gelişi yoktu bu ürünün. Daha çok yurt dışından özel olarak ısmarlanarak kullanılırdı.

Tıp tarihinde, meme büyütme amaçlı olarak parafin yağının kullanıldığı zamanlar da oldu. Bu işlem için, enjekte edilecek olan parafini ısıtmaya yarayan özel bir donanıma sahip şırınga bile üretildi. Bu şırınga ile birçok kadına meme dolgusu yapılmış… ve elbette bu uygulamanın çok olumsuz yan etkileri görülmüş. Ama bu konu neyse ki geçmişte kaldı ve tıp tarihi kitaplarında bir anı olarak var sadece.

Öte yandan sıvı silikon ve hatta soya yağı da aynı amaçla kullanıldığında birer dolgudurlar. Lütfen şaşırmayın, bundan çok önce olmayan bir zaman diliminde, büyütmek için kendi memelerine soya yağı enjekte eden kadınların haberleri geldi. Aynı şekilde liposakşın (liposuction) ile alınan ve vücudun başka yerine nakledilen yağ dokunuz da bir dolgudur.

Günümüzde neredeyse düzenli olarak trafik kazalarında yüzlerce insanımızı kaybediyoruz ama “arabalar kötüdür, kullanılmamalıdır” diyebilir miyiz? Tabii ki diyemeyiz¹… Ve silikona bağlı komplikasyonlar görüldüğü için “silikon kötüdür” de diyemeyiz. Çünkü komplikasyon oranları, “silikon kötüdür” dememize sebep olabilecek kadar yüksek değil. Aynı şekilde, kalitesiz, kötü dolgular ile yaşanmış kötü tecrübelere, yeteneksiz veya ehliyetsiz kişilerce yapılmış yanlış uygulamalara veya merdiven altı yerlerde yapıldığı için gelişen komplikasyonlara bakarak “dolgu kötü bir şeydir” de diyemeyiz.

Her dolgu, kendine ait kimyasal yapısının gerektirdiği tepkiyi verir ve verdirir. Yani bazı dolgular vücuda girince kendileri bir tepki verebilirken, bazı dolguların verilmesiyle vücut bir tepki vermeye başlayabilir. Mesela vücudumuzdaki bazı enzimlere bağlı olarak yapısal değişikliğe uğrayabilen dolgular olabilir, vücudun verdiği özel bir tepki olmasa da dolgu değişiyordur, özelliklerini yitiriyordur. Öte yandan, vücuda girince, yabancı cisim reaksiyonu verdiren dolgular vardır. Bu durumda vücut, o dolguya karşı aktif olarak bir tepki verir.

Mevcut teknolojik durumda üretilen ve bir vücut bölgesine yerleştirilebilecek kalitedeki dolgular, yani “ruhsat almaya hak kazanmış” dolgular, metabolize edilen, yani eriyen niteliktedir. Doku uyumu açısından düşünüldüğünde, eriyebilirlik, bir dolgu için (şimdilik) olmazsa olmazdır. Peki ruhsatsız dolguları neden kullanmıyoruz? Neden onlardan korkuyoruz? Şimdi bunu bir irdeleyelim; vücuda giren “bir şey”in başına “üç seçenek”ten biri gelir. Öncelikle vücut o şeyi dışarı atmak ister. Dışarı atamazsa içeride eritmeye çalışır, eritemiyorsa da o şeyi içeride hapseder. Buraya kadar güzel…

Batan bir diken genelde dışarı atılır, yani “ilk seçenek”. Atılamadığında, bahçıvanların ellerinde gördüğümüz granülomlar görülür, bu “olasılıkların üçüncüsüdür”. Yani vücuttan atılamayan diken, aynı zamanda eritilemediği için, etrafı bağ dokusundan oluşan bir duvar ile çevrilerek hapsedildi. Yani etrafından “izole” edildi. Bu durumdaki bir yabancı cisim, zararsız kabul edilebilir; hapisteki bir suçlu gibi. Meme veya popoya takılan silikona işte bu olur! Vücut, bağ dokusu ile silikonu sarar ve etrafında bir kapsül oluşturur. Dudakta kullanılan hyalüronik asit veya kollajen gibi dolguların başına ise “ikinci seçenek” gelir, yani eritilirler.

Sorunlu kısım, bu üç seçeneğin de etkili olamadığı durumlarda yaşanır. Dolgular, solid yapıda olmadıkları için etraflarının bir duvar ile sarılması sıkıntılı olabiliyor. Ama asıl sıkıntı, uzun süre kalıcılığın olduğu durumlarda görülüyor. Şunu demek istiyoruz;

Vücuda giren bir dolgu, makul bir süre içerisinde erimelidir! Bu makul süre ortalama 5 ila 8 yıldır. Dışarı atılamayan ve etrafı sarılamayan yabancı bir madde bu süre içerisinde eridiğinde, bir sıkıntı beklemiyoruz. Ancak 10 yıl veya 15 yıl kalıcılık sözü veren, hatta “ömür boyu kalır” diye reklamı yapılan dolgular var piyasada!

Eğer gerçekten “kalıcı” bir dolgu istiyorsak, neden “tıbbi silikon” (yani silikon protezlerin içerisindeki silikon) enjekte etmiyoruz doğrudan sizce? Çünkü kalıcı dolgu SORUN ÇIKARIR!!! Nitekim bir zamanlar kalıcı dudak dolgusu vaadiyle dudaklara enjekte edilen erimeyen dolgu maddeleri, birçok hastanın dudak ve dudak çevresinde yumrular meydana getirmişti.

Hatırlayın, eskide “silikonlarınızı 10-15 yılda bir değiştirmelisiniz” denirdi. Çünkü o zamanlardaki teknolojiyle, silikon protezlerin içerisindeki silikon, akışkan bir silikondu ve (patlama, delinme olmasa dahi) protezin içinden dışına sızıyordu. E madem “kalıcı dolgu” harika bir şey, değiştirmeseydik, bıraksaydık o sızan silikon, dolgu niyetine kalsaydı içeride… ama “silikonom” dediğimiz granülasyon dokuları oluşuyordu, sertlikler yumrular. Bir de enfekte olduğunu düşünün… hepten geçmiş olsun.

Örneğin, ne olduğunu bilmediğimiz dolgulara bağlı olarak gelişen değişiklerden biri, hastanın meme ve popo dolgusu sonrasında meme ve poposundaki yağ dokusunun tamamen sertleşmiş, tahta kadar sert hal almış olmasıdır. O hastada, hem meme hem de popodaki tüm yağ dokusunu çıkarıp atmak zorunda kaldık. Poposunda, gluteal kasın üzerinde sadece derisi kaldı. Neyse ki derisinde nekroz gelişmeden iyileşmesini sağlayabildik. Taktir edersiniz ki bu çok zor bir süreçti. Aynı şekilde rekonstrüksiyonu da oldukça zor. Hiç yağ olmayan bir katmanımız var artık ve bu katmanda yağ dokusu oluşturmaya çalışıyoruz. Bu da kolaycacık “bir tarafından yağ al, poposuna enjekte et” şeklinde olmuyor çünkü transfer edilen yağı besleyebilecek bir tabaka yok artık orada.

İşin aslını “bilinmemesi” kısmı oluşturuyor. Ne içeriğini biliyorsunuz, ne vereceği, verdireceği tepkileri biliyorsnuz, ne yarılanma süresini biliyorsunuz… çok şey var bilmediğimiz. Bu sebeple de birçok doktor dolgulardan korkuyor. Ve maalesef aynı kesenin içerisine ruhsatlı dolgu olan Los Deline® adlı dolguyu da koyuyor.

Şimdi gelelim Los Deline® uygulaması ile ilgili dikkat edilmesi gereken bazı teknik detaylara;

Vücut dolgularının uygulanmaları nispeten kolaydır ancak bazı dezavantajları vardır. Sıvı olmaları sebebiyle yerçekiminin etkisine daha fazla maruz kalırlar ve bu yüzden belirli bir miktarın üzerinde enjekte edilemezler. Kullanılabilecek miktar hastanın halihazırdaki meme yapısı ile (sarkma durumu, cilt gerginliği veya elastikiyeti vs) yakından ilglidir. Çalışmalarda 220 – 250 ml dolgu kullanılan hastalar mevcuttur, yani örneğin 75 A’dan 75 C oluşturulabilse de, çok büyük boyut farkları oluşturmak için silikon implantlardaki gibi 400 ml civarlarında kullanılamazlar (“cup / kup / kap ölçüsü” nedir? A, B, C vs nasıl ölçülür?). Bunun haricinde, özellikle çok küçük memelerde cilt gergindir ve dolgu ile bu gerginliği yenerek “kabarıklık” oluşturmanız mümkün olmayabilir. Bu gergin cilt, altına doldurulan dolgu malzemesini göğüs duvarına doğru sıkıştıracak ve sıkıştırılan dolgu da yanlara doğru göç edebilecektir. Herşey uygun ve sonuç çok başarılı olduğunda da “tekrarlama yapılması” gerekecektir. Ortalama kalıcılık LosDeline® için 5 ila 8 yıl olarak belirtilmiştir. Ancak bu, büyütülmüş memelerin, beş – altı yıl boyunca uygulamanın yapıldığı günün akşamındaki gibi kalarak, bu sürenin sonunda birden bire eski hallerini alacakları anlamına gelmemektedir. Dolgu, vücuda girdiği andan itibaren metabolize edilmeye başlar. Yavaş yavaş erir. Metabolizma hızı ise her hastada farklıdır. Bunu suyla doldurulmuş bir torbaya bir delik açıldıktan sonra torbanın yavaşça boşalmasına benzetebilirsiniz. Bu benzetmede torba (elbette) “meme” iken, delik “metabolizma”, deliğin büyüklüğü de “metabolizma hızı”dır. Bu durumdan etkilenmemeleri için dolgu hastalarına, dolgu kaybını fark etme hızlarına bağlı olarak, ihtiyaca göre az bir miktar dolgu ile “tazeleme” yaptırmalarını tavsiye ediyoruz.

Peki neden Hyalüronik asit veya Kollajen dolgular kullanarak meme büyütme yapmıyoruz? Çünkü;

Hyalüronik asit insan vücudunda da birçok yerde doğal olarak bulunur; göz, eklem sıvısı, hücrelerarası bağ doku gibi. Günümüzde en yoğun kullanılan dolgu malzemesidir. Bu amaçla kullanıma sunulan Hyalüronik asit, bir bakteri tarafından şekerden sentezlenir. Bu dolgular yüz bölgesinde, boyun ve örneğin el sırtında kullanılıyor olsalar da, vücudun özellikle çok miktarda dolgu gerektiren bölgeleri olan meme ve popoda kullanılmaları günümüzde söz konusu değildir. Yıllar önce Hyalüronik asitten yapılmış ve vücut dolgusu olarak kullanılması amacıyla piyasaya sunulmuş olan bir dolgu markası, kullanıcı bulamaması sebebiyle piyasadan kaldırıldı. Çünkü çok yüksek bir maliyet söz konusuydu. Buna bir de kalıcılığın 2 yıl gibi kısa olduğu gerçeğini eklerseniz, uygulanmasının çok da mantıklı olmayacağını düşünebilirsiniz. Zaten bir yıl sonra yarı yarıya azalacak (tek memeye) 100 ml’lik bir büyütme için, kimse bir araba parası vermek istemez. Ama ücret gerçekten de o derece yüksekti.

Bunun haricinde Kalsiyum hidroksiapatit, Poly-l-laktik asit gibi maddelerden imal edilmiş dolgular da vardır. Artık dolgu olarak neredeyse hiç kullanılmayan Kollajen ise bir proteindir. Moleküler yapısı nispeten büyük olduğundan alerji yapma ihtimali başlıbaşına az olsa da rakiplerine göre çok daha yüksektir. Bu dolgularda da maliyet düşünüldüğünde, büyük miktarlarda kullanım çok makul olmamaktadır.

Bunun haricinde, Hyalüronik asit, Kalsiyum hidroksiapatit, Poly-l-laktik asit veya Kollajen dolgular ile meme büyütme yapıldığında, görüntüleme yöntemlerinde olumsuzluk yaratan etkiler olduğundan meme hastalıklarında teşhisi zorlaştırabilmektedirler. Örneğin Hyalüronik asit ve Kalsiyum hidroksiapatit yoğunlukları sebebiyle kistik yapılar, özellikle de içleri dolu olan yapılar ile karışabilmektedir. Los Deline® ise %98 oranında su içermesi sebebiyle, ultrasonda içi boş (yani resimde siyah renkte) balon görüntüsü vermektedir.

¹: Bunu sorduğumda, “ama silikonu keyif için taktırıyorum” diyenlere, “sizi arabayla tatile, düğüne, gezmeye zorla mı götürüyorlar?” diye irdelemekten kendimi alamıyorum 🙂

Sormak İstediğiniz Bir Şey Var Mı?

Arayın
WhatsApp
Telegram