Dolgu ile Ameliyatsız Büyütme Nasıl Oluyor?
Meme büyütme, estetik cerrahide en çok talep gören işlemlerden biridir. Ancak herkes ameliyata sıcak bakmayabiliyor. Öyle ya, bunun anestezi kısmı da var. Öte yandan çevresindeki insanlara “durumu” izah etmesi de gerekecek. Özellikle bizim kültür çevremizde, “pek hoş karşılanmayan bir ameliyat” olarak algılayan insanlar halen mevcut. Kadınlar kendileriyle mi ilgilensinler yoksa çevrelerinin gönlünü mü hoş tutsunlar ikileminde kaldığından genellikle ameliyat olmamayı tercih etmişler.
Aslına bakarsanız, bu bir tür zulüm olmuş. Var olan bir tedaviye erişmek, sadece çevre baskısından dolayı imkansız hale gelmiş. Bunun sonucunda da (birçok uygulamada olduğu gibi) meme ve popo dolgunlaştırma veya büyütme gibi uygulamaları ameliyatsız yapmanın yolları aranmış.
Bu düşünceler ilk şekillendiği zamanlar, çeşitli yağlar kullanılmış. Yayınlanan ilk dolgu uygulaması, 1899’da, askerlik muayenesini geçebilmesi için, daha önceden testisleri alınmış bir erkeğin, haya torbalarına yapılan parafin enjeksiyonudur. Bilmeyenler için; testisleri olmayanları askere almıyorlar, bunu da gurur meselesi yapan erkekler (neden alınmadıklarını açıklamak kolay değil tabii) çözüm aramış nitekim. Bu uygulamadan sonra memeye odaklanılmış hatta enjekte etmesi kolaylaşsın diye parafini ısıtarak yumuşatmak için özel aletler geliştirilmiş. Elbette bu uygulamanın feci sonuçlar doğurmuş olduğunu tahmin edebiliyorsunuzdur. Kötü sonuçlar oluşmaya başlayınca kemik, reçine gibi malzemeleri kullanmayı dahi denemişler. İkinci dünya savaşı sırasında da sıvı silikon, yani neredeyse bildiğiniz inşaat silikonu ve çeşitli bitkisel yağlar kullanılmaya başlanmış ve tabii ki bunların da çok olumsuz etkileri görülmüş.
Yukarıdaki resimde, o zamanlar geliştirilmiş olan aletlerden birisini görüyorsunuz. Bu cihaz, içerisinden sıcak suyun aktığı bir kapalı kap aslında. Suyun içinden geçmesi için bir giriş bir de çıkış ağzına sahip. Kap, bir büyük, bir de küçük ik iç içe geçirilmiş kaseden oluşuyor. Bu iki kasenin arasındaki boşluk (açıklıkları kapatılmış tabii ki) içerisinden sıcak suyun geçtiği bir hazne ve tam ortadan da, içerisine şırınganın gireceği bir boru eklenmiş. Sıcak su sayesinde parafin ısınıp akacak kıvama geliyormuş.
Aşağıdaki resimde; solda (kırmızı büyük kare) şırınganın dışarıda kalan kısmı. Ortada (mavi dikdörtgen) sıcak su haznesi. Sağdaki yeşil kısım da iğne ucu. Kırmızı taralı alan, şırınganın iz düşümü oluyor.
1980’lerde hidrofilik poliakrilamid hidrojel adlı bir ürün geliştirilmiş ve çok yoğun olarak kullanılmış. Ancak bu dolgu da yapısı gereği sorunlara sebep olmuş. Bu sorunların arasında en sık görüleni, dolgunun enjeksiyon yerinden geri çıkması ve buna bağlı olarak cilt hasarlarının meydana gelmesidir, ki aslında bu durum, hastanın iyileşme “kapasitesi” ile de yakından ilgilidir. Bir dokuya ne enjekte ederseniz edin, bağ dokusu yeterince güçlü değilse, iyileşmesi yavaş veya yetersiz ise ve özellikle de o doku üzerine baskı uygulanırsa, enjekte edilen malzeme bir yerlere doğru itilir. Bu, fizik kurallarının bir gereğidir. Maddenin ilerleyebileceği en kolay yer ise, enjeksiyon sırasında kanülün açtığı kanaldır elbette.
Daha sonra hyalüronik asit dolgular ve kollajen dolgular yüz bölgesinde güvenle kullanılmaya başlandı. Bundan esinlenerek vücudun da çeşitli yerlerinde özellikle hyalüronik asit preparatlarının enjeksiyonu gündeme geldi. Ancak memede kullanılan hyalüronik asit çok güzel sonuçlar vermekle beraber bazı olumsuz taraflar da barındırıyordu. Öncelikle çok pahalı bir üründü. 1 ml şırıngalarda sunulan hyalüronik asit fiyatını sorup öğrenebilirsiniz; örneğin dudak dolgusu, 1 ml şırıngada sunulan bir dolgudur. Şimdi bundan sağ meme için en az 100, sol meme için de en az 100 ml gerekeceğini düşünün… eder 200 adet şırınga. Ortaya çıkacak olan rakamı düşünebiliyor musunuz? O zamanki üretici, daha ekonomik olması açısından tabii ki de 10 ve 20 ml’lik şırıngalar halinde üretime başladı ancak buna rağmen çok pahalı idi. Diğer iki olumsuzluktan birisi, bir araba parası verdiğini 200 ml dolgunun bir yıl sonra yarı yarıya azalıp 100 ml’ye düşmesidir. İkinci yılın sonuna gelmeden de tamamı eriyip kaybolur. Son olarak da hyalüronik asitin röntgen ışınlarını tutuculuğu biraz fazladır ve akciğer grafisiyle elde edilen görüntüyü bozmaktadır. Radyologların “dumanlı” dediği görüntüye sebep olur ve teşhisi zorlaştırır.
Şu an ise dolgu olarak katyon poliamid jel kullanılmaktadır. Bu dolgudaki poliamid, daha önceki poliakrilamidden farklı olarak iyi bir doku uyumluluğuna sahiptir ve 5 ila 8 yıl içerisinde erimesi beklenmektedir. Güncel durumda ruhsatlı tek dolgu budur ve ismi LosDeline®’dir.
Teknik olarak “meme dolgusu uygulaması” son derece basittir. Meme bölgesinde, süt bezleri ile göğüs kası arasındaki yağ dokusunun içerisine doğru bir kanül ilerleteceksiniz ve o kanülden dolguyu enjekte edeceksiniz…
Anlatması kolay olsa da uzmanlık isteyen bir uygulama olduğunu kesinlikle göz ardı etmemelisiniz! Her ne kadar ucu sivri olmasa da ince bir kanül, kaburgalarınızın arasından o kadar kolay bir şekilde geçip akciğerlerinize saplanabilir ki, anlamazsınız bile. Derken kan tükürüp nefesiniz tıkandığında, düşünceleriniz neden bu konuda uzman birisine işlem yaptırmadığınıza pişman olmak ile hayatta kalmaya çalışmak arasında gider gelir.
Memeye dolgu uygulamasından önce yapmanız gereken hazırlıkları doktorunuz size zaten tarif edecektir. İşlemin yapılacağı gün, verilecek olan anestezinin türüne bağlı olarak aç veya tok olmanız gerekecek. Premedikasyon, yani ön ilaç tedavisi yapılacaktır ki bu enfeksiyona karşı ve bazen de bulantı gibi durumları baskılamaya yarayan ilaçları içerir. Hijyenik şartlarda işlemin yapılacağı odaya alınırsınız ve eğer lokal anestezi uygulanacaksa işlemin başlamasıyla bitmesi arasında geçen süreyi pek fark etmeziniz bile. Çünkü uyanık iken sohbet edersiniz, vaktin nasıl geçtiğini anlamazsınız. İşlem yaklaşık bir ila bir buçuk saat sürer. Kalkıp giyindiğinizde, ağrınızın olmadığını fark eder ve hangi AVM’ye gideceğinizi düşünürsünüz.
Bundan sonra yapmanız gerek şey; ilaçlarınızı düzenli kullanmak, size tarif edildiği gibi hareket etmek, iyi beslenmek ve kontrollerinizi aksatmamaktır.